Hiç aklımda yok iken okuduğum bazı haberler bana kediler hakkında bir şeyler yazma ihtiyacı hissettirdi. 2017 yılının Ocak ayı İstanbul için çok soğuk ve rekor seviyede kar yağışı ile geçti. Havanın soğuk olması ve yağan yoğun kar sebebi ile sokak hayvanlarının akıbetini düşünen bazı duyarlı insanlar, sokaklara kedi evi koymak istediler. Buraya kadar her şey normal fakat bu evleri koymak isterken dayak yeme tehlikesi yaşayan, hatta öldürülen insan oldu.

Akıl, mantık ve vicdan ile açıklanamayan bu adavet bana ağaçları hatırlattı. Kedilerde aynı ağaçlar gibi düşmanları ve koruyucuları olan mahluklar. Hayatımın uzun bir dönemi-her ne kadar düşmanlık beslemesem de– kedileri çok sevmeyen bir insan olarak yaşadım. İzzetli haletlerini hep kibir olarak yorumladım. Rızkının Rabb’inden geldiğini bilerek sebeplere gereğinden fazla teveccüh etmeyen bu hayvanlar, bu yüksek hasletlerinden dolayı tarihte nankör olarak bile anılmışlardır.

10b690bbbcea466675e230dd84b235d4-d71cebd.jpg

”Alemi nasıl bilirsiniz? Kendim gibi” kaidesince insanın iç dünyasındaki ademinden beslenir mahlukata olan düşmanlığı. Kul Allah’tan uzaklaştıkça, kainatı ve mahlukatı yokluğa gider görür ve içindeki muhabbet adavete kalb eder. Bu düşmanlıktan nasibini alanlardan bir kısmı da ağaçlar ve kediler olur.

Kediler insanlık tarihinin bilinen en eski hayvanlarındandır. Hz. Adem ile birlikte cennetten indirildiği rivayet edilir. İndirilen diğer bir hayvanın ise yılandır ve bu indiriliş hikayesinde pay sahibidir. Yılan bilindiği üzere tarihler boyunca küfür ve dalaletin sembolü olmuştur. Nitekim Hz. Fatih İstanbul’u fethettiğinde şehirdeki tek tahribi bugünkü Sultanahmet Meydanında bulunan 3 başlı yılanın kafalarını kırdırmak olmuş. Yılana karşılık kedinin de ilmi temsil ettiği söylenir. Bilindiği üzere yılanın en büyük düşmanı kedidir ve kedilere çok kolay av olurlar. Küfür ve dalalete karşı en büyük mücadele ilim ile olur. Yılan ile kedi arasındaki bu ilişki Hak-Batıl mücadelesinin temsili gibidir. Kedilere olan düşmanlığı altında yatan ince manalardan biri bu durum olabilir.

İslamiyet’te ise kedinin çok özel bir yeri vardır. Peygamber Efendimiz (sav)  in kedileri çok sevdiği bilinir. Hatta elbisesinde uyuyan kediyi rahatsız etmemek için entarisini kestiği hadislerde rivayet edilir. Kedinin temiz olduğuna dair hadisler ve içtiği sudan Peygamber Efendimizin abdest alması bu hayvanların mübarekliğine de bir işarettir.

Abdurrahman bin Sahr sahabe efendilerimizden en meşhurlarından fakat biz O’nu Ebu Hureyre olarak tanırız. Abdurrahman bin Sahr kulübesinde kedi beslediği için Peygamber Efendimiz (sav)’e şikayet edilir. Peygamber Efendimiz ise onunla karşılaştığında bu hususta utanmamasını, öğünmesini tavsiyede bulunmuş ve O’na ”Ebu Hureyre” yani ”Kedicik Babası” unvanını vermiştir.

Kedicik babası unvanını alan bu büyük sahabe efendimizin öne çıkan özellikleri ise en kuvvetli hafızaya sahip olması ve en çok hadis rivayet eden sahabe efendilerimizden olması. Hafıza ve kedi arasında doğrudan bir bağ var mıdır bilmiyorum fakat  Ebu Hüreyre sahip olduğu ilme dair şöyle bir söz söylemiştir;

”Resûlullah’tan iki türlü ilim aldım. Bunlardan birini sizlere bildirdim.

İkincisini bildirmiş olsam, beni öldürürdünüz.”

Sadece ehillerinin sahip olduğu bu ilme sahip olmanın bir yolu da kalbe gelen ilhamlardır. İlham denince bilinen manası ile rahmani ilhamlar akla gelir fakat her ilham rahmani olmayabilir, şeytani ilhamlarda ehilleri tarafından alınabilir. Eski mısır medeniyetinin sırlarının birçoğu günümüzde hala çözülememiştir. Bu medeniyet dalaleti ve şeytanları geçen sapkınlığı ile bilinir ve bu medeniyetin heykellerinde ve hiyerogliflerinde bolca kedi figürüne rastlarsınız. Kediye olan düşkünlük sadece ehl-i Hak tarafına mahsus değil. Bu düalite(Hak-batıl) kedilerin ilhamları almak için kullanılan ”organik bir teknoloji” olabileceklerine dair bir ipucu olabilir.

fbf96c1a5042976879bd8c620be11722

Rahman ve Rahim olan Allah insan en çok neye muhtaç ise onu en çok ve insanın en kolay ulaşabileceği şekilde yaratmıştır. İnsan olan her yerde kediler vardır. 20 katlı, nispeten şehirden soyutlanmış bir konut grubunun içinde yaşıyorum.  Ormana bırakılan köpekler dışında etrafımızda başka hiçbir hayvan yok ve dışarıdan buraya bir hayvanın gelme ihtimali de yok. Ama oturduğum konut bloklarının bahçesinde nereden geldiğini bir türlü anlayamadığım 1 yada 2 kedi hep oldu. Bu ortamda bile kedisiz bırakılmıyor insanoğlu.

Kedinin insana bu kadar yakın olması ve kemmiyetçe çok olması insanın bu hayvana aşırı derecede muhtaç olmasından ileri geliyor. Hal tavır ve hareketleri en gaddar insanın bile kalbini yumuşatabilme yeteneğine sahip. Kalbinin farkına varmasını sağlayan  ve eşrefi mahluk olarak yaratılan insan oğluna kendi varlığını, asıl misyonunu hatırlatan bu canlılar, mahlukata  şefkat besleyebilmemiz için ve Büyük nizamdaki vazifemizi yerine getirebilmemiz için Yaratan’dan bize gönderilen rahmet bonuslarıdır.

”Bir insanın imandan nasibi, mahlukata olan şefkati nisbetindedir.”

Hakiki imanı elde edebilmek için böyle tatlı bir vesileyi kullanmak şüphesiz Rahman ve Rahim olanın insana bir lütfu. Kedilerin insana hatırlattığı şeyin değerini, mel’un şeytanın hasedinden kendine kedi kurban ettirdiği, satanist grupların varlığından anlayabilirsiniz.

Hiç kedi beslememiş biri olarak kediler hakkında bir şeyler yazmak haddim değildi.Fakat benimde tanışmak istediğim bir kedi var. Şimdilik sadece ismini ve rengini biliyorum. Belki bu yazı da onunla tanışmam için bir vesile olur.

Kedi” için 5 yorum

  1. ne tatlı bir yazı… peki kedigilleri; mesela arslanı falan nereye koyacağız? o da kedi sırrına dahil midir? Allah’ın Arslanı ve İlim Şehrinin Kapısı ünvanlarına sahip Hz. Ali (kv)’den aklıma böyle bir sual geldi.

    Beğen

  2. Çok iyi tespitler
    Tebrik ediyorum:

    Küfür ve dalalete karşı en büyük mücadele ilim ile olur. Yılan ile kedi arasındaki bu ilişki Hak-Batıl mücadelesinin temsili gibidir.

    Eski mısır medeniyetinin sırlarının birçoğu günümüzde hala çözülememiştir. Bu medeniyet dalaleti ve şeytanları geçen sapkınlığı ile bilinir ve bu medeniyetin heykellerinde ve hiyerogliflerinde bolca kedi figürüne rastlarsınız. Kediye olan düşkünlük sadece ehl-i Hak tarafına mahsus değil. Bu düalite(Hak-batıl) kedilerin ilhamları almak için kullanılan ”organik bir teknoloji” olabileceklerine dair bir ipucu olabilir.

    Kedinin insana bu kadar yakın olması ve kemiyetçe çok olması insanın bu hayvana aşırı derecede muhtaç olmasından ileri geliyor.

    Büyük nizamdaki vazifemizi yerine getirebilmemiz için Yaratan’dan bize gönderilen rahmet bonuslarıdır.

    ”Bir insanın imandan nasibi, mahlukata olan şefkati nisbetindedir.”

    Hakiki imanı elde edebilmek için böyle tatlı bir vesileyi kullanmak şüphesiz Rahman ve Rahim olanın insana bir lütfu. Kedilerin insana hatırlattığı şeyin değerini, mel’un şeytanın hasedinden kendine kedi kurban ettirdiği, satanist grupların varlığından anlayabilirsiniz.

    Beğen

    1. Berk Bey,

      Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sualinize istinaden önümüzdeki süreçte kedi sırrı ve Hz. Ali (kv) perspektifinde ikinci bir yazı kaleme almayı planlıyorum.

      Saygılar sunarım..

      Beğen

  3. Geri bildirim: NEFİS – Yeşil Güneş

Yorum bırakın